Çarşamba, Aralık 01, 2010

Perşembe, Kasım 04, 2010

Kelimeler...

Öyle zamanlar olur ki boğazınızda acı bi tat veren kelimeler vardır dışarı çıkmayı, söylemenizi ve haykırmanızı bekleyen. Bu günlerde bu acı tat var ağzımda, tüm bedenimde. Bağırmak, haykırmak istiyorum fakat her seferinde sesim kısılıyo, kelimeler düğümleniyor birer birer boğazımda. nefes alabilmekse çok zor. Olabildiğine güçlü haykırmak, kusmak istiyorum içimdeki bu düğümleri, bu kahrolası terkedilmişlikleri, kahrolası ayrılıkları.
Zor diyordu. Ne zordu. Doğrular mı, sevgiler mi. Yoksa yaşanmışlıklarmı. Geçmişi unutmak mı, yeni bi gelecek mi...Neydi zor olan. zor ne biliyor musun? zor, bırakıp giderken tüm benliği de bırakabilmekti. Ruhunu bırakıp, bedeni götürmekti. Zor buydu, sen kolayı seçtin.
Unutmaya çalışıyordun. Unuttun mu? Bence unutmalıydın da. Bende o zaman daha rahat düşünürdüm geçmişi. Daha rahat severdim ruhunu sen yokken. niye biliyormusun, varlığınla ruhunu daha da kirletiyorsun seni daha az seveyim diye. Daha çabuk unutuyum diye senin gibi. Daha basit bi son olsun diye.
Gitmek..Gitmek, kurtuluş mu, yoksa kaçış mı? Gidince mutlu olacaksan tüm gidişlerinin ardında dururum. Eğer bensiz mutluysan, git ve kendi dünyanda mutlu kal.

Cumartesi, Ekim 09, 2010

Çok zor bazen avaz avaz susmak...

Çook bunaldım...Kafeste kısılıp kalmış bir fareden hiç bir farkım yok. Nefes almak bir o kadar da zor. Kalbim atmıyor mu diye düşünüyorum çoğu zaman. Kalbim de benim gibi bedenimin bir köşesinde sıkışıp kalmış mı yoksa..O da kaldığı yerden çıkmaya çabalıyor mudur? Bunalım günleri mi bunlar? Yine nefes alamaz oldum. Yine sıkıldım, daraldım...bu dört duvarlı şehirde. Her günümün bir öncekini tekrar etmesinden başka ne var hayatımda. Taklit günler... Takvimler değişmese yaşadığımın da farkında olamayacağım çoğu zaman. Her kopardığım bir takvim yaprağı umut ağacımın dallarından yavaş yavaş giderken, kel kalmış ağacımla ben yalnız yapayalnız kalıyoruz..bu kalabalıkta.
Umutlar mıydı insanın ağacını yeşerten yoksa sevdiklerimiydi çözememiştik her ikimizde. Umutları ve sevgileri derin köklerimize yavaş yavaş gömüp üzerine ağır ağır betonlar döktük. Döktük ki yaşadığımızı söylemesinler bize diye. O beton yığınlarından farkımız kalmasın diye. Donuk, mat ve ruhsuz...

9 Ekim 2010

Cumartesi, Ekim 02, 2010

"Yaşamı anlamlı olanların, ölümü de anlamlıdır" Yaşamaya Değer

Yaşamın anlamını sorgularken internette anlamlı film izleme arayışlarım içerisinde tesadüfen bu filme rastlamam çok iyi oldu diyebilirim. Sakin, huzurlu ve bir o kadar da güzel bir film. Yaşamaya değer olduğu gibi bu filmi de yaşamımızda küçük bir zamanı ayırarak izlemeye değer olduğunu düşünüyorum.
 










Filmle ilgili:
Muriel Barbery'nin çok satan romanı 'L'Elégance du Hérrison'dan uyarlanan filmde, her biri kendi yalnızlığına gömülmüş karakterlerin bir apartmanda kesişen hayatlarını ele alıyor.
http://thehedgehogmovie.com/ adresinden fragmanını izlemek mümkün.

Pazartesi, Ağustos 23, 2010

Uçmak ne güzel, tutunabilmek bulutlara...

Bugün, Herhangi bir gün..

Sıkı sıkı kapalı tuttuğum perdelerimi yavaş yavaş araladım bugün, gün ışığı yavaşça içeri süzüldü, yanıma sokuldu, birlikte biraz daha uyuduk. Güzel bir gündü yine Ankarada. Güzel bir yaz sabahı. Güzel yeni bir gün. Hep dediğin gibi hava yine çok güzel kokuyordu bu sabah. Fakat acı bi güzelliği vardı. Biraz daha buruk biraz daha acı bir tat, tıpkı gözyaşının tadıydı bu. Tüm gece ağlamıştı sanki. Sabah olduğunda acılarından arınmak istercesine inadına parlıyor, inadına gülümsüyordu dudaklarını kocaman açarak. Çok sevimli oluyordu işte o zamanlar, Ankara. Sevdiğim şehir. Benim gibi yaşayan, buruk, bir o kadar da inatçı şehir. Tüm bunları düşünerek bir saati daha yatakta oyanalanarak geçirdiğimi, kendimi, bu şehri dinleyerek geçirdiğimi farkettim. Bugün..

Pazartesi, Ağustos 09, 2010

Eskiye Dair...

Bugün çocukluktan çocukluğumuzdan konuşurken o günleri ne kadar da çok özlediğimi farkettim. Herşeyi özledim diyebilirim. Sabahtan akşama kadar hatta gece yarısına kadar sokakta oynadığımız günleri, oturduğumuz evin bahçesindeki vişne ağaçlarından vişne koparıp kulağımıza küpe yaptığımız günleri, üstümüz başımız vişne lekesiyle bulana kadar yeyişimizi, bahçedeki küçük havuzda bebeklerimizi yıkayışımızı, özenle saçlarını tarayışımı, sokak kedilerinin kuyruklarını çekişimi, artık hiç bir kedinin yanıma gelmeyişini, komşunun erik ağacını taşlarken camını kırışımı sonra koşarak eve gidip saklanışımı :), arkadaşlarım beni oyundan atınca onlara şeker yerine deterjan verip kandırıp sonra hepsinin isal oluşu, annemin bizi sokaktan eve girmeye ikna etme çabaları, babamın elinden tutup pazardan kese kağıdına sarılı meyve aldığımız günleri, kısaca eskiye dair herşeyi çoookk özledimmmm....

Keşke (bu kelimeyi sevmesem de) hep eskide kalsak, zaman ilerlemese, dursa hayatın bir yerinde ve biz mutlu olduğumuz zaman dilimlerinde yaşasak.




Cumartesi, Ağustos 07, 2010

I just need you now.....

yaşadığım ya da yaşamadığım hayatların önemsizliği üzerinde düşünmemi sağlayan insanları tanımaya başladım. boşa ağladığım boşa yorulduğum günlerin acısını çıkarttığım günlerimde oldu elbette. ya da kafamdaki boşlukları dolduramadığım günlerim de. tıpkı bugün gibi. kafamdaki anlamsız boşlukları gözyaşlarımla doldurma çabaları içerisindeyim.

Lady Antebellum - Need You Now

Cumartesi, Temmuz 31, 2010

bana özel

Yıldızlarsa gökyüzünü aydınlatan,
Sensin yıldızlara değer katan..
Nisan yağmurlarıysa ıslatan,
Sensin damlalara anlam katan...

by Ö.K.

29.07.2010

Bana Özel

Söylemek istiyorum
Fakat çıkmıyor kelimeler dudaklarımdan
Anlatmak istiyorum
Toparlayamıyorum düşünceleri
Susuyorum öylece...
Gitmek istiyorum..
Adım atamıyorum bir türlü...
Rüzagara karşı gelmek istiyorum,
Güç bulamıyorum,
Öylece bekliyorum....

by Ö.K.

29.07.2010

Pazar, Temmuz 25, 2010

Ah Şu Sorular Yokmu

Şu günlerde en sık tekrarladığım sorular:

Ne yapıoruum?

Ne düşünüyorum?

Ne söylemek istiyorum?

Ne bekliyorum?

Ne yapmam gerekiyo?

Yanlış mı yapıyorum yanlış mı düşünüyorum?

Nerde olmam gerekiyor aslında doğru yerdemiyim de farkında değilmiyim?

Ne ne neeee???
En çok cevap beklediğim sorularsa :

Ne yapıyor?
Ne düşünüyo?
Ne söylemek istemişti?

Hala onun düşüncelerinde ben varmıyım?
Devam etseydi sonu nasıl olurdu?
Bu filmi benim hayat hikayemden mi çalmışlar?:)
Nasıl bi hayatım olacak?
BEn ben olmaya devam edebilecekmiyim?
Sevdiğim şeyler, sevdiğim insanlar neden bu kadar hızlı çıkıyorlar hayatımdan?
........







Kafamda oluşan soru işaretlerini gerçekten dışardan bakılınca kafamda görünseler nasıl olurdu die düşününce kendi kendime gülmeye başlıyorum:P

 

Archive